Nursen ÇOKSÖYLER - F. Nafi ÇOKSÖYLER
Ana Britannica'da Yörükler, Anadolu'da ve Rumeli'de hayvancılıkla uğraşan göçebe Türkmenler olarak tanımlanmakta ve 13. yüzyılda bu göçebe Türklerin Yörük olarak adiandınidığı belirtilmektedir. Göçebelerin o yüzyıllarda Anadolu'da dağılımları, yerleşiklerle (beylik ve devletlerle) olan ilişkileri bir tez çalışmasına da konu olmuştur.
Vikipedi'ye göre Yörük, göçebe yaşam tarzını seçmiş Türkmenlerdir. Türkçe yürümek kelimesinden türetilmiştir. Anadolu'da yaylak-kışlak hayatı yaşayan Türkmen aşiretleri (ohaları) için de kullanılır. 1990'lara kadar azalarak devam eden yörüklük geleneği günümüzde Çukurova, orta ve batı Toroslar'da yaşayan 1500 den fazla aile tarafından hala sürdürülmektedir. Sankeçiiii er olarak bilinen bir Yörük o basında, bir ailede gıda üretim ve muhafaza teknikleri ile ilgili yapılan bir incelemede, her şeyin (peynir, yağ vb.) o çadırda yaşayanlar tarafından son derece basit ve katır sırtında taşınabilir araç gereçlerle yapıldığı gözlenmiştir. Her şeyinkatır ve deve sırtında taşınabilir olmasının gerekliliği, üretimin çok küçük birimler halinde olmasını zorlamaktadır. Yerieşik kültürde tenekede salarnura peynirler yapılırken, Yörükler tarafından, hayvan sırtında daha kolay taşınabilir bir malzeme içinde (tulum) akıp dökülmeyecek bir yapıda olan tulum peynirinin imal edilmesinin gerekçesi de bu hareketliliğin gerektirdiği taşınabilirliktir. Hayvan varlığı da küçük olan bu aile işletmeleri, bir seferde bir tulum dolusu peynir üretecek kadar veya tereyağı yapmak için bir tulug dolusu yoğurdu üretecek kadar sütü elde edemezler. Sütün biriktirilmesi de zaten sakıncalı olduğundan hammadde konusunda yardımlaşmak, dayanışmaya veya imeceye girmek kaçınılmaz olmaktadır. Değişik veya süt değişiği yeterli hammadde sağlamada kullanılan özel bir dayanışma biçimidir. İmeceyi oluşturan ve hak geçmemeyi sağlayan bu teknik Yörük ohaları arasında küçük farklılıklarla kullanılırken yerleşik köylüler veya üreticiler arasında -tarafımızdan yapılan incelemelerdegörülmemiştir.
Ancak sadece Muş Bulanık'ta, kendilerini Yörük olarak tanımlamayan bir gurupta da aynı tekniğin benzer terimler ve ayrıntılada kullanıldığı belirtilmektedir.
Değişiğin temel prensibi:
Değişik bir gereksinimden doğmaktadır. Çiğ süt normal çevre şartları altında bir geceyi aşan sürede depolanacak olursa fark edilir şekilde bozulmaya başlar. Bu nedenle, işlenerek muhafaza edilmelidir. Göçebe şartlarında uzun süre muhafaza edilebilecek süt ürünleri keş, peynir (tulum peyniri ve diğer peynirler) ve tereyağıdır. Ancak küçük hayvan varlığı olan bir aile bir yaz boyunca ancak 4-5 tulum dolusu peynir yapabilmektedir. Bu durumda kendi ürettiği sütle yaptığı peynirlerle bir tulumu daldurabilmek için her gün aynı tuluma 15-20 gün peynir eklemesi gerekir. Halbuki o şartların getirdiği iyi imalat pratiği gereğince bir tulumun 2-3 günde doldurolması ve hemen serin bir yerde (10-12 °C'de) -eskiden obruklarda-olgunlaşmaya bırakılmalıdır. Aksi halde aynı tulumun üst kısmı taze iken dip kısmı bozulmaya başlamış, ileri olgunlaşmış peynir olur. Benzer durum yağ üretimi için yoğurt biriktirme aşamasında da söz konusudur. Bu zorunluluğun dışında aile içinde bir bireyin her gün azar azar peynir yapmakla meşgul olması gerekir ki bu da sürdürülemeyecek bir iş gücü ve eleman israfı anlamına gelmektedir. Belirtilen nedenlerden dolayı küçük göçer aile üreticilerinin sütlerini birleştirerek işlemesi en verimli çözüm olarak görülmektedir.
İkinci önemli husus ise hiç kimsenin hakkının kimseye geçmemesidir. Aynı yörelerde yaygın olan diğer bir ilişki de süt üreticisi-"manarcı" (mandıra, mandıracı) ilişkisidir. Süt üreticisi sadece kendi tüketeceği kadar peynir yapar, geri kalan sütünü mandıracıya satar.
Göçer ailesi ile mandıra arasında ticari bir ilişki mevcuttur. Bu durumda her iki taraf da kendi karlılığı için çalışır, başka bir deyişle, bu alış-verişten karlı çıkmaya çalışır. Değişiğe giren aileler arasında bir ticari ilişki olmaması, yıllar boyu birbirlerine güvenmeleri ve bu güvenin sarsılmamasının gerekınesi nedeniyle, ilişki tam bir eşitlik ilkesine dayanır. Başka bir deyişle, değişiğe giren aileler birbirlerinden ne kadar süt aldılarsa o kadar sütü geri öderler. Böylece bu dayanışmalar ömür boyu, hatta nesiller boyu devam eder.
Değişik geleneğini anlatan tüm uygulayıcıların ifadelerinden ortak bir sistem bulunduğu gözlenmiştir.
A, B, C, D ve E ailelerinin aralarında değişiğe girdiklerini varsayalım. İlk bir hafta A ailesi sütü toplamış olsun. Bu durumda B, C, D ve E sütünü bu süre boyunca A'ya verecektir. Daha sonra diyelim ki çok az süt üreten B diğerlerinden süt alacak ve bunu ancak ödeyebileceği miktarlara kadar örneğin iki gün sürdürecektir. Değişiğİn bu turu, sütleri E toplayana kadar devam edecektir. Bu alışverişler aşağıda Şekil 1 'de şematik olarak gösterilmiştir. Tüm döngü tamamlandığında 5 aile arasında ikili kombinasyonlar halinde; N = sayıda (n=5 ve r=2 için N= 10) ikili alışveriş kombinasyonu doğar.
r!*(n-r)! Bu örnekteki 10 kombinasyonu: A~B; A~C; A~D; A~E; B~C; B~D; B~E; c~D; c~E ve D~E şeklinde gösterebiliriz.
Burada prensip her ikili ilişkide alınıp verilenin eşit olmasıdır. Başka bir deyişle, A diğerlerinden farklı miktarlarda süt alabilir, ama her birine aldığı miktarda öder. Bu nedenle aşağıda anlatılan uygulama örnekleri sadece iki aile arasındaki alışverişe yönelik olarak verilmiştir. Alma ve ödemede iki kişi arasında aynı kap kullanılır, tabii ki farklı ikili arasında da farklı bir kap olabilir. Alışverişte kullanılan bu kaplar herhangi bir bakraç olabileceği gibi hacmi belli stil, buçuk ve batman gibi kaplar da olabilir.
Son olarak değişik, ailelerin kendilerinin toplu üretim yapabilmeleri için uygulanır. Ancak mandıraya toplu ve büyük miktarda süt götürmek için de kullanılabildiği belirtilmiştir.
Ancak temel prensip değişiğe giren aileler arasında hak geçmemesidir.
Uygulama örnekleri:
Değişik birbirine yakın akraba veya birlikte göçen ve güven ilişkisi içindeki 4-5 aile arasında kurulur. Yerieşik yaşama geçenlerde ise, iyi ilişki içinde olan yakın komşuluk ön plana çıkmaktadır. Bu gözlenen tüm uygulamalarda aynıdır.
Ermenek'in Uğurlu köyü göçmeyi bırakan ve yerleşik hale geçen Yörükler tarafından kurulmuştur. Geleneklerin kısmen sürdürüldüğü bu köyde yukanda anlatıldığı şekilde değişiğe girilir. A, B'ye süt verirken aynı bakracı kullanır ve B'nin yanında süt dolu bakracına dik vaziyette sütün derinliğini ölçecek bir çöp (yeteri kadar uzun ve ince bir dal, çubuk) batınr. Dik vaziyette dibe kadar değen bu çubuk sütten çıkarılınca süt derinliği çubuk üzerinde sütle ıslanmış olarak görülür. Bu yüksekliği sabitlemek için çöp un veya kül içine yatırılır veya bulanır. Sütlü kısma un veya kül yapışacak, hemen kuruyacak ve sabit olarak işaretlenmiş olacaktır. Bu çöp borcu veren A'da kalır. Ertesi gün A yine B'ye süt verirken aynı bakracı kullanır ve sütün yüksekliğini yeni bir çubukla ölçer. Böylece, bu işlem B'nin süt topladığı günlerin sonuna kadar (örneğin 6 gün) devam eder ve A'nın elinde B'ye verilen borç listesi olarak o sayıda çubuk (bu durumda 6 adet) birikir. Doğal olarak A kimlere borç verdi ise hepsine ait elinde alacak senetleri olarak birer çöp demeti oluşacaktır. A'nın sütleri topladığı dönemde diğerlerinden olduğu gibi B'den de süt alır. B doğal olarak sütleri kendi bakracıyla, ama hep aynı bakracı kullanarak verir. Bu süt verınede her gün birebir borç ödüyor şeklinde değil de karşı tarafa borç veriyor şeklinde yapar, yine de kabaca aldığı kadara denk gelecek şekilde vermeye çalışır. Sonuçta B 'nin de elindeA'dan alacaklarına dair bir çöp demeti oluşur. Alışverişin muhasebesinin yapılacağı gün, iki kadın çöplerini ve süt verdikleri bakraçlannı yanlarına alarak bir araya gelirler Ödeşme şöyle yapılmaktadır: Tercihan ortaya yeteri kadar büyük bir kap, kazan konur. A boş bakraca çöpünü diker, külün hizasına kadar bakracı su ile doldurur, çöpü atar (tekrar kullanacaksa yıkar) ve bakraçtaki suyu kazana boşaltır. Boşalan bakraca 2. çöpünü diker ve işlem tüm çöplerini atana veya silene kadar böyle devam eder. Tüm çöpler bittiğinde kazandaki su miktarı A'nın B'ye verdiği süt miktarına eşit olur. Sonra sıra B'ye gelir. Aynı şekilde B, A'ya süt verdiği boş bakraca çöpünü diker. Bu sefer bakraca, çöpteki külün hizasına kadar kazandaki sudan konur. Çöp atılır veya yıkanır, bakraçtaki su yere dökülür.
Sıra diğer çöpe gelir ve B 'nin A'dan alacağını betimleyen çöpler b itene kadar bu işlem böylece devam eder. Sonuçta nadiren kazandaki su, son çöpün külünün hizasına gelecek ve alış-veriş eşit olacaktır. Doğal olarak A veya B daha fazla süt vermiştir. Eğer bu çöpleşme sonunda kazanda fazla su kalmış ise A daha fazla süt vermiş demektir ve kazanda kalan suyu bakracına döker, az önceki çöplerden birini bakraca diker ve suyun geldiği seviyeyi bıçakla kertik atarak işaretler (Küle batıramaz, çünkü su kuruyunca küller de uçuşup işaret kaybolacaktır.) Bu çöp onun B'den hala kalan alacağıdır. Bu alacağı yeni döngüde tahsil eder veya bu çöpü yeni döngüdeki B 'nin borç senetleri olan çöplerin içine katar. Çöpleşme sırasında kazandaki su bittiği halde B'nin elinde hala çöpleri kaldı ise bunlar B'nin A'ya fazladan verdiği sütü, başka bir deyişle A'nın B'ye olan borcunu ifade eder, bu çöpler veya kalan kısım yeni bir çöple ölçülerek B tarafından saklanır ve yeni döngüdeA'dan alacak olarak verilen sütlerin çöpleri arasına katılır.
Karaman'ın bir kazası olan KazımKarabekir'de de bu alışveriş "çöp basma" terimi ile ifade edilmekte ve terim "Kasabada yakın zamana kadar komşuların davarlarından sağdıkları sütü, süt değişiği olunan komşulara sırası gelene getirerek ölçü olarak kullanılan kova, helke veya tencereye dökülerek temiz bir çöp veya çubuk parçası batırılarak, ıslanan sınır bıçakla işaretlenip tekrar geri örlernede kullamlan çöp kertilmesine çöp basma veya çöp basması denilir."şeklinde açıklanmıştır [8]. Burada işaretierne küle batırma yerine çentik atma şeklinde küçük bir farklılıkla uygulandığı anlaşılmaktadır. Çöplerin çentik atarak işaretlendiği ve demetler halinde saklandığı Ermenek'in Evsin (eski adı ile Bise) köyünde 45 yıl önce tarafımızdan da gözlenmiştir.
Antalya' da çok daha büyük üretim yapan göçer ailelerde, alırup verilen miktarların da fazla olması nedeniyle, daha farklı bir uygulama söz konusudur. Burada çöp yerine daha kalın dallar, tercihen "karamuk" ağacımn dalı kullamlır. Dal ortadan ikiye yarılarak bir yüzü düz (ön yüz) diğeri dalın dış tarafı olan yuvarlak yüz (arka yüz) olmak üzere iki yüzey elde edilmiş olur. Değişiğin "çetelesi" bu dal üzerinde tutulur. Dalın ön yüzüne verilen dolu kap sayısı kadar çentik atılır. Eğer kaplar tam dolu değilse bunlardaki süt yüksekliği bu dala ölçülüp dalın arka kısmına işaretlenir. Eğer dal veya çubuk yeteri kadar uzunsa kırmadan iki ucu iki ayrı çubuk gibi kullamlabilir. Böyle kullamlan çubuğun ortasına bir işaret konarak iki ucunun da kullamldığı ifade edilmiş olur. Ayrıca küçük borçların bir kapta toplanarak birleştirildiği de belirtilmektedir. Antalya yöresi Yörüklerinde diğer bir uygulama da tam dolu kapların (muhtemelen en büyükleri olan süt kazanlarını) dolularının sayısı bir ipe atılan düğümler ile sayılmasıdır. Sütler aynı kapla geri ödendikçe düğümler çözülmektedir. Bu uygulamadan Uğurlu Köyü'nde de bahsedilmiştir.
Muş'un Bulanık ilçesinde, Rusya'dan göçerek gelmiş olan bir grubun da Değişik adı ile, aynı imeceyi sürdürdükleri, hatta kullanılan kapların adlarının da aynı veya benzer olduğu belirtilmektedir. Göçer olmayan bu grup, köken olarak Yörüklerle ilgileri bulunmadığını da belirtmektedirler.
Değişik, Yörükler arasında yaygın olarak kullanılan, yerleşik gruplarda nadiren rastlanan süt alışverişine özgü bir dayanışma, imece biçimidir. Sistemin temelinde küçük üreticilerin eşit şartlar altında dayanışması, hakkaniyet ve karşılıklı güven bulunmaktadır. Süt üreticilerinin, aynı zamanda imalatçı da olmayı sürdüremerlikleri günümüz şartlarında, sütler mandıra veya daha büyük işletmeler tarafından toplandığından, bu dayanışma da ortadan kalkmaktadır. Süt için kullanılan bu güzel toplumsal örnek, diğer alanlarda küçük üretici dayanışması için model olarak önerilebilir. Ayrıca konu hem teknolojik hem de antropolojik boyutları ile detaylı olarak incelenerek geleneğin kökenieri araştırılabilir.
|